Bir mayıs sabahı ölüm haberini aldık yayın organlarından. Evet ‘bir helikopter kazasında’ yanarak can vermişlerdi İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekiler. Oysa daha bir gün önce nasılda heybetli görüntü vermeye çalışmışlardı Azerbaycan reisi ile. Ortadoğu coğrafyasında şüpheli devlet yetkililerinin ölümlerine şaşırmayan bizler için bu ‘kaza’da bir sürpriz olmadı. Daha kazanın ilk dakikalarında ne olabileceğini tahmin etmek pek de zor değildi. Bir süre daha ‘İçeriden birileri mi yaptı, dışarıdan mı gerçekleştirildi bu olay?’ diye belki tartışılır ya da ‘kaza kırım’ denilerek örtbas edilir gider.
Hani cenaze namazında sorulur ya, ‘Merhumu nasıl bilirdiniz?’ diye. Eh biz de bu konuda birkaç kelam edelim istedik.
Peki, kimdir bu Reisi? Şah yönetiminin devrildiği ve Humeyni ile ekibinin başa geldiği yıllarda yirmili yaşlarda olan İbrahim Reisi hemen savcı olarak göreve başlar. İnsan hakları örgütleri onu Tahran’da yüzlerce siyasi mahkumun idam kararlarını veren, denetleyen ve “ölüm komitesi” olarak nam salan komisyonun üyesi olarak tescillerler. ‘Allah’ın emrini yerine getirdiklerini’ iddia eden ve ‘bununla iftihar ettiklerini’ söyleyen bu komitenin icraatları Reisi’yi giderek ülke yönetiminin zirvesine basamak basamak taşıyordu. Tenesse Üniversitesi’nden Said Golgar isimli akademisyen Reisi’nin gaddarlığı ve vicdansızlığı gibi özellikleriyle İran Cumhurbaşkanlığı’na getirildiğini özetliyordu. Golgar’ın tespitlerinin ne kadar yerinde olduğu İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)’nin yayınladığı bir raporda da karşılığını buluyordu. Sözkonusu kurum bir mahkumun Reisi’yi gerçekleştirilen bir infazı bizzat yerinde izlemek üzere Tahran dışındaki bir cezaevinde görmüş olduğunu rapor etmişti.
Daha Eylül 2022’de Mahsa Amini’nin katillerinin Reisi tarafından nasıl korunduğu hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Amini’nin katledilmesi üzerine patlak veren protestolarda öldürülen ve tutuklanarak idam edilen onlarca göstericinin ve aktivistin yine bu şahsın emri onayıyla gerçekleştiği herkesin malumu.
Buraya kadar yazdıklarımız zaten bilinen gerçekler. Tam da burada Halepçe ve benzeri birçok katliamın mimarı, eli kanlı bir diğer diktatör olan Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in idam kararı verilirken onun anti-emperyalist bir şahsiyet olduğunu beyan ederek gürültü çıkaran ve kendilerini sol, sosyalist, devrimci gibi etiketlerle tanıtmaya çalışan bir klik yine hortladı. Malum kişiler İbrahim Reisi’nin anti-emperyalistliğini dile getirip helikopter kazasında hayatını kaybedenlerin şehit olduklarını söylemeye başladı. Sormak lazım; Bu şahıslar, İran’da binlerce muhalif, kürt siyasetçi, aydını ve düşünürün katli kararı ve fetvasını verirken hangi emperyalizm karşıtlığının gereğini yerine getiriyorlardı? Mahsa Amini’nin kıyafeti için polis karakollarında gördüğü işkence ile öldürülmesi onların hangi anti-siyonist, anti-kapitalist, anti-emperyalist icraatları ile izah edilebilinir? Kürt Aktivist Hüseyin Kavousifar’ın idamını izleyen kitlenin içerisinde farkettiği küçük kızına el sallayarak gülümsemesi ve kendi idamının bir oyun olduğunu kızına göstermeye çalışması olayını bizler unutmadık. Bu ve buna benzer vahşet uygulamalarının insani değerlere sahip kişilerin vicdanını nasıl kanattığı bilinir. Peki bu gayrı insani icraatlar hangi insani gerekçelerle ile izah edilebilinir?
Kadın, yaşlı, çoluk-çocuk demeden binlerce Kürt, Arap, Ezidi, Süryani’yi katledip İslam adına hareket ettiğini iddia eden ama söz konusu İsrail devleti olunca bırakın bir kurşun atmayı bir taş bile atmayan çeteler gibi, İsrail’in aylardan beridir genç, yaşlı, kadın, çoluk-çocuk demeden sürdürdüğü kanlı savaşta katlettiği onbinlerce masum cana ses çıkarmayan malum güruhun, dün eli kanlı bir diğer diktatör olan Saddam Hüseyin’in idamının akabinde dile getirdiği gibi bugün de Reisi’nin anti-Amerikancı veya anti-emperyalist olduğu gibi zavallı açıklamaları onların gerçek yüzlerini ortaya çıkarıyor. Bu diktatörlerin masum ve günahsız olduklarını dile getirecek kadar konuyu kendi sığ siyasetlerine alet etmeye çalışan bu kliğin tasmasının kimlerin elinde olduğu çok iyi biliniyor.
“Cehennemin dili Kürtçedir.” diyecek kadar ‘müslüman’ olan İbrahim Reisi ile ona farklı kisveler giydirerek ‘şehitlik’ payesi vermeye çalışanların ortaklaştığı tek bir alanın ne olduğu hepimizin malumu.