Bu köşede özellikle Diyarbakır'da yaşayanlar öncelikli olarak, şiir kitapları değinileri, kültür sanat etkinlikleri üzerine değerlendirmeler, şiirlerim ve yazılarım olacak.
Takipçisi olacak herkesi bir şiirim ve Diyarbakır'da yaşayan Şair Alpaslan Akdağ'ın Gül ve Kefen isimli kitabına yazdığım yazıyla selamlıyorum.
Big Brother
varlıktan ibret almamız içindir''
bakışın iştahını çağıran bilinmezlikler
esmâ perdesi bildiğin veya bilmediğin her şey
gözün yardakçısı olan el
cezaların evlerinde Ay'a dönüşünceye değin ulur kurt
âmin âmin âmin
ART diktatörlükleri emir komuta HD kalitesinde
beş duyumuz zulmet perdesidir neyi örter
daha çok parlasın için Sauron'un gözü
kavgaya adam çağırır
ölüm buyruğu vermek için kalkan el
âmin âmin âmin
içindeki her şeyi kıracak o seslere dönüşsün diye harfler
çünkü yaşamak artık geçmişte kalan bir şeydir
o sesler içinizde hep döner
her gün sokar durur o dilin söyledikleri
çünkü unutmak cennet vaadidir
âmin âmin âmin
batıya aramızdaki flörtöz değiniler
dünya çadırının kübist nefes alışverişleri
varkalım kamutanrılar
duyuşun deyiş haline gelmesi
yükseliş ve kurtuluş kutsal bahâne
âmin âmin âmin
taş olalım onlara biz otçul inanç
kum olalım altın ölülerle dolu nüfus disiplin kurulu
maslow pramidinin elastik emekçileri
kendini gerçekleştirme gereksinimi
birlikteliğinin yalnızlığında debelen dur
âmin âmin âmin
''''''''''''''''''''''''''''''' ''hicran aslan
Alpaslan Akdağ-Gül ve Kefen
Alpaslan Akdağ'ın Gül ve Kefen isimli şiir kitabı 2021 yılı İbişim Yayınları'ndan çıktı. Doğu'nun geçmişten beri söylenen şiirinin bir devamı, bir halkası gibi. "İnsan çürümedikçe şiir çürümez" diyen Yaşar Kemal'e yaşamın merkezine insanı ve insani değerleri koyan ve bu kıbleye dönerek etrafındaki algıyı söze döken bir duruşu vardır. Bu kıble nedir? bir gül bahçesidir belki. "Yurdum benim, şahdamarım" diyen Ahmed Arif'in dizesiyle bu kıblenin yerini imliyor. Toplumcu gerçekçi bir şiir kurgusu olan şair şiirine ve kitabına aldığı epigrafları da toplumculuklarıyla bilinen şair ve yazarlardan yapmış. Kıble nedir Umut'tur . Gül'e boyun eğmektir. Teslim olmaktır aşkına.
Başımıza konan Devlet Kuşu'nun bütün dikenlerini, bombalara dönüşen kanatlarını, tel örgülere hücrelere dönüşen tüylerini ince ince işlemiş bir telkari ustası gibi. Bu dikenlere tellere rağmen kıblesine, umuduna, gülüne secdeye duran sesinin ağıdını, hazinliğini kaleme almış şair. Habil ve kabilden bu yana duyduğumuz etin, hırsın, ölümün ve gömülmenin sesini yükseltiyor def ritimli bir ritüelle. Kefenlenmenin dramı, ölüyle beraber gömülen yanlarımızı, ölünün gidişiyle dirilen bedensiz varlığını haykırıyor. Korkunun, korkusuzluğun renklerini ve tel örgülerin sözcükleri ilmek ilmek işlemiş.Hayatta kaldığı için gizlice kendimizi ayıplayan fısıltılarımızı bağırıyor. Dikkatle çalışılmış bir dizge yapısıyla kurmuş şiirini. Aceleci değil ama isyankar damarını da protestliğini de saklamadan yazıyor. Kendinden kaçmanın üstüne, kentinden kaçamama da eklenmiştir. Dile çeviremediğimiz yaşananların üstüne bir de ana diline yabancılaşmanın yükü de eklenince çok söyleyen ama ne söylerse söylesin eksik kalan bir ağrı.
ben, cinnetin marsık tortusunda büyüdüm!
dağılan parçalarımı topla, gözyaşlarımı öp
hüzün istilası zamanlar ki
hatıralarla avutur kendini
demir pençeleri kırmaya, töz gerek haydar!
çölü aşmaya mecnûn, dağı deşmeye ferhat! (Unutuş Sayfa:13)
''''''''''' Uzaktan sevmelerin, gerçek yaşamla okutulan yaşam arasındaki uçurumdan sevmek... İçinin duvarlarına astığın tablo gibidir sevmek. Kimseler dokunmasın diye gizlidir, mabet gibidir ki dağılan parçalarını topladığın pazıl küçük bir esintide parçalanıverecek çünkü o koparılan parçalar neyle yamalasan tutmaz sevdiğimizin yüzüyle biraraya getiririz bütün hasretlerimizi.
IV
gündüz gözüyle gözüyle gözaltındayız yolcular!
t/aranır kimliklerini, üşengeç ellerimiz
minareler, kuş uykusunda
küskündür kiliselere çan
beklemekten usanmış gibidir sanki
beklemekten uslanmış gibi durgun
antik mezopotamya'nın
hırpalanmış çöl kuğusu
duvaksız düğünlerin nazlı utangaç kızı
şahmeran nakıştan gelinliğiyle; mêrdîn! (beyazsu güncesi sayfa:24 Mardin'nin zamanın açtığı yaraları çok güzel her toplumdan sembollerle anlatmış. Şahmeran gibi kuytulara saklanmış ,saklandıkça yankısı ve rengi sinmiş şehrin aurasına, Dersim gibi doğasına, uçurumlarına cesetlerden yollar açılmış.
harfler yontulmakta
demirden kapılarına
başına, devlet kuşu konmuş gibi
oysa ki bütün cezaevleri tipsizdir! (Çirkin Evler Sayfa:46)