Ağzım sen kokuyor, düşlerim Nilgün Marmara..  Marmara kadar yalnızım. Üstelik Didem Madak kadar da annesizim...

Ağzım şiir kokuyor...

Ağız dolusu düşlerim var... Ve kahretsin aklımdasın ve sen de bunun farkındasın... Ne unuturum ne de affederim...

Unutursam düşlerim, affedersem okyanuslar kurusun. Seversem de dudakların ve gözlerinde dut bir de yapraklar kurusun...Çöller kurusun demeyeceğim ,korkma! Mecnun tınlatsın Leyla keyfi yerinde dünyayı turlasın. Yeter ki Beko Lál  olsun,  lanet başına karanlık bir şal olsun ve Lal Laleş yazmaya 80 Günde Devri alem şarap dolandırsın.

Alışmak mı yoksa  kabullenmek mi  dedi şair?

Aşık dedi ki:

"Ben her Ramazan ayında kitap okumaya oruç tutsam bile

ne yokluğuna  alışacağım  ne de  yokluğunu kabulleneceğim!!! Leyl'a ölmedi, ölmeyecek... Ayrılık acı! Acılarsa onurum. Ve onurumla/seni sensiz yaşamayı öğreneceğim..." dedi.

Öl desen ölmeyeceğim, gel desen gelmeyeceğim; ama seni hep seveceğim. Hatıran yeter, hatıran kaldı...Bir de Fuzuliden Baki  yadigâr ismin...

Dudaklarımda bir metresi yeter aşkın; çünkü sen hayati bir tehlikesin... İçimdeki her tünele bir muska misali  tehlikeli tabelası asılmalı  boynuma. Legal aşkının bir metresinde illegal bir metres hayatı yaşıyorum ben. Halamın bıyıkları çıkıyor, halam babam oluyor. Ve ben hâlâ seni seviyorum ; öyleyse neden başkasıyla evleniyorum...Oysa bir mertlik, yahut delikanlı   bir metrelik ev yeterdi sevdamıza.. Yahut gözlerimize bir mehter marşı bir metre toprak yeterdi, artardı bile ikimize de.

Sen neden ölmüyorsun hâlâ!!! Bana karşı bir şeyler var içinde hiseddiyorum... Ve seni de krallığını da reddediyorum. Nilgün Marmara kadar yalnızım.. Üstelik Didem Madak kadar da annesizim...

Bir masal salonunda yitirdim bebekliğimi. Kırsal bir torosun altında ezildi çocukluğu. Bedenimde üç harfli bir masaj .Ojeler ,rujlar ve üç harfli sen ; hep ölüm üzerine. Üstelik ayak izlerinde çocukluğumu yitirdim.. ve henüz hiçbir kahvede büyütemedim içimdeki çocuğu... Okeye dönüyor Abdi, üçüncü sınıf takma dişli bir neneye benzeyen ölüm grubu bir  masaj salonunda. Gratel, Hans'a kalp masajına dördüncü turda ve yine ömrümün en güzel, en mutlu, en tatlı gülüşlü anında Kabil Habil'e 24.  Grand slam zaferine dönüyor kayayı kesen İsmaili kesemeyen bir bıçağın ucunda... Bıçak hem kemikte hem derinde ve buna kabil mi Habil...

Hayat iyi yürekliler için ve fakirler için tam cehennem diye, giden dönmüyor hiçbir seferinden... İşte bu yüzden herkes memnun ki gittiği yerden...Yahya Kemal derinden derinden, içeriden yaralı.

Her bir harf ihanete bir yol açıyor ki yaz sezonu asfalt çalışmalarında. Ben yine Şizoid ve şizofren bir mektubum.. Nereye gideceğimi bilmiyorum.. Bütün adresleri şaşırmışım.. Şaşkın bir  ördek misali taklalar atıyorum gökte.... Yerde Leyla çölde mecnunum ama yine de kimsesizim...Yalnızım.. Nülgin Marmara kadar yalnız üstelik Didem Madak kadar da annesizim.

Köşebaşında bir eczane açmam lazım ;yahut bir hastane.. Belki de bir uçkur  yahut bin çukur.

Bütün ilaçları içmeliyim belki de? Sensizliğe çare olur. Duşeş gelirsin bana... Olmadı hastanede aşk ameliyatı yaptırmalıyım. Hastanenin adını da aşk hastanesi.. Belki de aşıklar pastanesi.. Ya da vazgeç mutfakta bağdaş kurup musakka yapmalıyım muskacılara inat, hem de çift k ile... Bütün yazım yanlışlarında ben olmalıyım... Bütün noktalama işaretlerinde hep tek nokta olmalıyım...Bazen iki nokta olsam bile seni açıklamak için nokta virgül kadar karaktersiz olmalıyım. Parantez kadar cani, üç nokta kadar yetersiz bir gül gibi solmalıyım. Günün sonunda Soru işareti olup kalbine bir ünlem çakmalıyım. Ağzımdaki düşlere tuz dökmeliyim buz tutmasın diye dişlerim. Sonra ağzım sen  kokmalı.. Bütün herkesin ağız kokusu kontrollerini yapmalıyım.. Ağzı şiir. Kokmayan herkesi bir ormanda bırakıp yakmalıyım ağzında 250 gram dondurma ile... Çünkü benim ağzım hala şiir kokuyor ve sen kokuyor. Ağzım aşk kokuyor çünkü ben aşkların emzirdiği bir çocuğum...Ve  gün bitti  ve gece bitti ağzımı yıkayıp uyumalıyım tiyatral bir girişle.. Artık bu şehirde bütün operalar şişman kadın ile başlayıp şişman kadın ile bitmiyor.. Evli çift vişne evine, köylü köyüne, bütün geceler mutsuz bitiyor ağzı şiir kokan silgilerle... Silbaştan...

Hayata tahammüllümü sağlayan yegane şehir Amed gibisin sen... Gözlerin oyulmuş, kalbim tahtadan. Zaman ve zeminden münezzeh bir yatakta uzanmış, gökyüzünde yıldızları izliyorum. Senin gözlerin düşüyor avuçlarıma.. Bakiyem senle artıyor sürekli... Sen hayata karşı bir duruşsun benim için... Bir nebze zemzem ve bir hemzem olsun yüzünde, her gamzeli tebessümünde...ve sen kavgaya yenilen kavgamsın...Ben aşkına kalpazanım...

Mesela bir bulut kadar kalbinde yer aç bana.....