Hormonlu kentlerde hormonlu gülüşlerin vardı hava bedava, ekmek bedava, su bedava yaşamak da bedava cinsinden.
Gökte sen
Yerde sen vardın...
Gökyüzü yoktu
Yeryüzü delik deşik olmuştu...
Cep delikti cepken delikti ve motorine zam üstüne zam geliyordu. O sıralar Karaköy'e incecikten bir yağmur yapıyordu ve üstelik bütün böceklerin saçları ıpıslaktı....
İnce kırılgan ve hassastı aşkımız. Bir pamuk ipliğine bağlı dolar ve benzin gibiydin. Gökten kar yağsa fakirin damına yağdığı zamanlardı. Zam zam kokan cıvık gazeteciler, şairler ve yazarlar vardı üstelik hiçbir siyasetçi de ne ölüyordu ne de doyuyordu... Kulaklar kör kalpler sığır idi... Gözlerin hep dolardı, Euro'ydu' Irak'ta bir milyon çocuk ölürken ;sözlerin' ise' dalda yaprak misali solardı durmadan bol gdo'lu' solaryum spa'larda sopalı sıpalarla...
Ben seni seviyordum
Sen ceylan oluyordun...
Bir Serengeti sabahı Afganistan yeni uyanıyordu uykusundan güzellikler peşinde, hiç uyumayan avcı kapitalizm ise Ceylan'ın ensesinde... Yetiş Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali Ya Hızır Yetiş... Seninle aşk yaşadığımızı zannediyordum meğerse biz her gün istinasız Serengeti sabahları yaşıyorduk gözlerimizin dünyaya ilk açılışından başlayarak. Sonradan hep sonradan aklımız nasılsa başımıza gelecekti; ama biz seninle kardeş kardeşe gün batımını izlemeye gidiyorduk el ele günün bitişinde... Nasılsa az sonra yine bir Suriyeli yiyecekti mütevekkil duruşlu bir bezirgan...
Hayatta kalmayı yaşamak zannediyordun sen...
Gülüşlerin vardı ömrümüze düşman…
Gülüşlerin vardı ömrümüze çürüten...
Asiydi isyankardı gülüşlerin; ama ceylana' isyan Aslana ziyandı…
Şiri Yezdan
Merdi Meydan gülüşlerin vardı...
Gülüşlerin vardı Meltem Cumbul..
Gülüşlerin vardı gül memelere domdom kurşunu; yahut tombul tombul memeler...
Gülüşlerin vardı,
Yüzündeki beni se ...
Burnunda hızma
Ayağında Halhal yüreğinde aşk ben u sen gülüşlerin vardı .
Gülüşlerin Türkan Şoray kadar güzel değildi. Müjde Ar kadar da artı on sekizler barındırmıyordu elbet kendi iç çelişkilerinde... Ama gülüşlerin' şarap misali dünyayı sarhoş ediyordu...
Ve sonra çok sonraları aklın başına gelir ya sen de Galileo olursun; olmadı saçları ıslak ıslak ezdiğin böceklerin dostu Halilo olursun ve bağırırsın dünya dönüyor diye... Gani gani topraklar atılınca mezarına, ardından gülüşlerin yerini alan kahkahalarla B-ırak dönsün şerefsiz dünya demezler mi sanırsın...
Az salçalı, çok kalçalı ve bol sarımsaklı, Cinli, babadan oğula geçen nöbetçi Nobel edebiyat ödüllerimiz vardı seninle. Bir de Hormonlu gülüşlerin ve hormonlu aşkımız...
Ben seni arıyordum ve sen hep yalnızlık hep çıplaklık hep açlık oluyordun süt savaşlarında... Memeler memeler gül mememeler. Son fasıl, son dem, son domdom kurşunu Ankara'nın bağları sarkık memeli Memetler... Gelsin Ringo Ringo şişeler, bu kediler seni de tırmalar, gel uyan artık turnalar...
Ve nedense Dünya Nobel Edebiyat ödülünü "Seneler" boyu, kadınlar boyu alan Annie 'nin neden Nobel edebiyat ödülü alması gerektiği ve hakketiğini yazıyor herkes ve tüm yazılar yazarlar... Babadan oğula geçen bir krallık gibiydi senle aşkımız ve Nobel ödülleri. Yahut kardeş katline fetva çıkaran bir padişahtı... Bir fakirizm ve fikirizm mahhalesi dükanı vitrininde satılan bir kitap da okunmaya değmezdi zaten... Bu yüzdendi egemenlerin Nobel ve Oscar paylaşımlarını sonuncu dünya paylaşımı gibi kendi aralarında yapması... O bir Batmanlı -Mardinli vurun kardaş vurun, namus günüdür; ferman padişahın, dağlar bizimdir... Ama vururken de unutmayın taş ile ezilmez baş... Kitap ile düş ile sevda ile olmalı hayalet hayyaler kuş... Kitap ile vurun kahpeye; yoksa gülüşlerin de yetmez dünyaya, aya...
Adam sustu
Kadın sustu... Adam elimdeki kitabın üstüne düştü öldü... Elim bir kaza sonucu gibi elimden kitap düştü.' Kitaptan kurtlar yürüdü gitti... Süleyman peygamber de sanki böyle olmuştu öldüğünde ve ayet dedi ki: "Süleyman’ın ölüm fermanını çıkarmamızdan sonra, cinler ve çevresindekiler onun öldüğünü, ancak dayandığı asasını bir ağaç kurdunun yemesi sonucunda, kendisinin yere yıkılmasından sonra anlayabildiler. O, yere düşünce cinler kesin olarak anladılar ki şayet gaybı bilmiş olsalardı kendilerini zelil ve perişan eden angarya işlerde devam edip gitmezlerdi.”'(Sebe, 34/14)
Seninle aşkımız bir Nobel ile bir cin arasındaki gülüşlerinde denklem sancısıydı mutluluk...
Ve duygusal zeka ile sosyal zeka arasında gelgit yaşayan ayak acısı ile kalp ağrısı yaşıyordu hormonlu aşkımız hormonlu gülüşlerinde...