Üç şehir tarih bakımından biraz birbirlerine benzer. Tarihte ve günümüzde önemli roller üstlenmiş şehirler. Sur, Gamlastone ve St.Louise semtleri de birbirlerine benzeyen tarihi semtler. Daracık sokaklar, eski bir-iki katlı evler. Yalnız o semtleri Toledo yapacak bir akıl olmadığı için Sur gibi yeniden inşa yoluna gidilmemiş. Oralarda bir dönüşüm yapmak şöyle dursun, kimse aklından bile geçiremez.
Üç şehir nüfus bakımından da birbirlerine çok yakın.
Yapılaşmaya gelince.
Stockholm orman içinde kurulmuş bir kent. Orman ve su içinde. Binalar, evler orman içine serpiştirilmiş. Öyle rastgele değil tabii. Orman içinde doğal yollarla açılmış ağaçsız alanlara binalar kurmuşlar. Ağaç kesip bina dikmeye yasal olarak da ahlak olarak da izin verilmez.
Şehir yüzlerce ada üzerine kurulmuş. Adalar köprülerle birbirlerine bağlanmış. Tren, metro, tramvay, vapur, otobüs… bütün kara ve deniz taşıtlarıyla ulaşım tek bilet üzerinden yapılıyor. Çok tıkırında işleyen harika bir ulaşım sistemi.
Brüksel, Stokholm kadar güzel bir kent değil. Yine de büyük yeşillikler içinde. İçinden geçen bir nehir, birkaç büyük yapay göl, büyük parklar. Kentin bazı semtleri ormanla iç içe.
Brüksel’in de ulaşımı olağanüstü.' Yerin kaç kat altına kadar inilen metro sistemi. Şehrin bir ucundan bir ucuna şehir altından geçen karayolu. Kaç yerde giriş çıkışı var. Diyelim Üçkuyular’dan üniversiteye kadar giden; Şehitlik’e, Ofis’e, Mardinkapı’ya, Bağcılar’a kolları olan bir yeraltı yolu. Paralelinde metro.
Diyarbakır yeterince yeşil bir şehir değil. Su, güneş ve uygun toprak olunca, bir yerde yeterince yeşillik yoksa suç insanlarındır. Yöneticilerindir.
Ulaşım konusuna gelirsek, onlarda şehir insan ihtiyaçlarına göre planlanır. Liyakatli yöneticiler işbaşındadır.
Diyeceğim odur ki Allah yüzümüze bakmış, kentimiz öyle deniz, göl, dere üzerine kurulu değil. Dümdüz bir karada sağlıklı bir ulaşım sistemi becermemişken, öyle sular üzerinde onlarca köprü, sular altında metro yolları falan, altından kalkamazdık.
Geçen yıl ilkbaharda başlayan kaldırım çalışmaları hala bitmiş değil. Bütün yazı toz toprak içinde geçirdik. Bozuk, kötü kaldırımlar hala bitecek gibi durmuyor. Kar yağışı nedeniyle şehir içi ulaşım iki gün durdu. On saat elektrik kesintisi oldu.
Stockholm gibi, suyun yüzüne serpiştirilmiş karalardan oluşan bir şehirde yaşasaydık, bu iş bilmez kadrolar,' bu günü kurtarma derdinde olan liyakatsiz insanlarla bir kıyıdan bir kıyıya ulaşmakta sorun yaşar, sularda telef olurduk.' Elektriğe hasret kalırdık.'''''