Ataerkil bir toplum olmamızdan kaynaklı olarak toplumda da karşılığı kadınların aleyhine bir dengesizliğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Toplumsal Cinsiyet Eşit(siz)liği konusunda TÜİK’in 2021 yılı verilerine bakıldığında durumun vehameti görülmektedir.

Kurumun istatistiki bilgilerini incelediğimizde 2020 yılında istihdam edilenlerin %42.8’inin kadın %59.8’inin ise erkeklerden oluştuğunu, yönetici pozisyonunda ise bu oranın sadece %19.3 olduğu paylaşılmıştır. Üniversite mezunu olan kadınların oranı %19.9 iken erkeklerde bu oran % 24.4 tür. Milletvekili olarak temsil oranı kadınlarda 101 milletvekili ile %17,4 Kabinede temsil ise sadece 1 Bakan ile sağlanıyor. Tabi ki bu bakanlık da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı.

Kadınların oran olarak fazla olduğu alanlar da yok değil tabi araştırmada. Örneğin işsizlik oranında erkekler %12,3 lük paya sahip iken kadınlar da bu oran %15’tir. 25 yaş üstü kişilerde okur-yazar olmayan nüfus istatistiğinde erkekler %1’lik dilimin sahibi iken kadınların oranı %6,5 olarak kendini gösteriyor.

Toplumun tüm alanlarında toplumun yarısını oluşturan kadınların aleyhine şekillenmiş olan bu tablonun gözden geçirilmesi bir zarurettir. Tüm kurumların bu konuda politika geliştirmeleri ve bu politikalarını sivil toplum kuruluşları ile paylaşmaları gerekmektedir. Bu da başta bir siyasi irade ile mümkündür.

Zaman zaman kimi kurumların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi sembolik projelerine rastlıyoruz. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığınca 2014-2016 yılları arasında yürüttüğü ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi adıyla yürüttüğü AB projesi. Proje ile eğitim alanında var olan sorunların tespiti ve çözüm yollarının ortaya konması hedeflenmekteydi. Ders kitaplarında yer alan cinsiyetçi atasözleri, deyimler ve kimi görseller belirlenerek bunların ders kitaplarından çıkarılmaları projenin iyi niyetli yansımaları oldu. Ancak, her ne olduysa bakanlıkça projenin tüm sonuçları ve çıktıları ile tanıtımı sessiz bir şekilde ortadan kaldırıldı. Muhtemelen birileri bu projeden rahatsız oldu.

Dünya Bankası tarafından yapılan bir araştırmada dünyada sadece 6 ülkede kadınlara eşit haklar verildiği tespiti manidardır. Yani bu sorun aslında küresel bir sorun. Bu araştırmada Türkiye’nin 85. Sırada yer alıyor olması ayrı bir gösterge.

OECD tarafından kadına yönelik şiddet araştırmasında kadına şiddetin en az olduğu ülkenin Kanada. Olduğu tespit edilmiş. Kanada’da 2019 yılında hayatının bir döneminde yakın bir partnerinden fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 1,9. Ne yazık ki Türkiye’de bu oran %38’dir.

Bütün bu gerçeklerin gölgesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlanıyor. 16 Aralık 1977 tarihine Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen gün birçok ülkede resmi tatil olarak kutlanmaktadır. Kadın mücadelesinin ağır bedeller vererek elde ettiği bu günün ve hakların kimi sosyetik ortamlarda beylik laflarla geçiştirilmesi bu günün elde edilmesinde bedel sahiplerinin olsa olsa ruhunu incitir. Anlamından ve özünden uzaklaştırılan bir kutlama yerine kadınların ekonomik ve siyasal haklarının gündeme alınarak tartışılacağı bir platforma dönüştürülmesi gerek. Siyasilerin beylik laflarının ne kadar boş ve kandırmacadan ibaret olacağı da görülür elbet.

Tüm siyasi parti, sendika ve diğer sivil toplum kuruluşlarında kadınlara yeterli temsil kotaları zorunlu hale getirilmelidir. Karar ve yönetim organlarında temsil edilmede kadınlara gerekli kontenjanlar şart koşulmalıdır. Bütün bir dünyadan bekleyeceğimiz adımları bulunduğumuz dernek, parti ve diğer organlarda hayata geçirmek için herkese görev düşmektedir.

Tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.