8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor sevgili okurlar, bu önemli güne ilişkin kutlama bombardımanına, pek duyarlı köşe yazılarına, sosyal medya mesajlarına maruz kalmaya ve hatta bu akıntının bir parçası olmaya hazırlanın. Günün sonunda neredeyse toplumun yüzde doksanının kadın haklarına ilişkin ne kadar da duyarlı olduğuna, kadının toplumdaki yerinin ne kadar önemli olduğunun farkında olduğuna inanıyor olacağız. Ama siz siz olun bu tuzağa sakın düşmeyin derim çok sevgili emekçi kadınlar.
Ne yani “böyle önemli bir günü kutlamayalım mı?” diyeceksiniz şimdi. Kutlayalım tabii ki, kimsenin gönlü kalmasın. Amma velakin bugünün kutlanmasının gerçek amacına da katkı sunalım gücümüz yettiğince. Eğlenceler düzenlemek yerine kayıt dışı istihdama, emekçilerin asgari ücretin bile altında bir ücretle çalıştırılmasına, kadının evde ücretsiz iş gücü olarak görülmesine de karşı çıkalım mesela. Ne yazık ki bir taraftan iktidar ve bazı kamu yöneticileri diğer taraftan işveren pozisyonunda olanlar (kadın veya erkek) ne kadar “özgürlükçü ve eşitlikçi” olsalar da emekçinin ekonomik açıdan sömürülmesine karşı çıkmak bir yana hiç yokmuş gibi görmezden geliyorlar bu sömürüyü. Buna karşın 8 Mart’ın içini boşaltarak, geleneksel bir kutlamaya çevirerek bugünün gerçek ve onlara göre son derece tehlikeli olan ruhunu öldürmeye çalışıyorlar.
Sahi 8 Mart neden Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanıyor? Bu konuda birçok kaynak 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, İşçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ardından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucu 120 kadın işçinin hayatını kaybetmesi olayından bahseder. Sadece bu olay bile aslında neyi nasıl savunmamız ve anmamız gerektiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor aslında.
Günümüzün ekonomik koşullarında emekçi her zaman olduğundan çok daha zor durumda. Emekçi kadınların en yoğun çalıştığı sektörlerden bir ise hâlâ tekstil ve dün olduğu gibi bugün de tekstil işçileri kayıt dışı istihdama en çok mecbur bırakılanlar. Kayıt dışı istihdamın ne demek olduğunu “Ayşe Teyzenin anlayacağı şekilde” söylemek gerekirse; emeğinin karşılığında asgari ücreti bile alamamak, iş güvencesine, iş güvenliğine, sağlık güvencesine ve emeklilik hakkına sahip olmamak, tüm bu koşullarda çalışmaya mecbur bırakılmak demek. Hal böyleyken tüm bunları söylemeden 8 Mart’ı kutlamak doğrusu benim içime sinmiyor.
Tüm bu karamsar tabloya rağmen en azından toplumsal sorunların çözümünü önemseyen ve ekonomi ile demokrasi arasındaki ilişkinin dinamiklerini bilen iş insanlarının bu 8 Mart ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde genelde tüm emekçi kadınların özelde ise tekstil sektöründe çalışan kadınların sorunlarına kulak vermesine tanık olmak isterim doğrusu. Böylesi bir duyarlılık tek başına çözüm getirmez sorunlara ama yine de bu konuda samimi ve çözüm odaklı olmanın göstergesi olabilir. Bugünün toplumsal sorunlarının yakıcılığında, yetkili ve etkili kişi ve kurumların iyimser ve samimi yaklaşımları toplumsal barışa katkı sunacak önemli unsurlar olacaktır.