Kendimi yazarak ifade etmek benim için çok yeni ve oldukça heyecanlı bir serüvenin başlangıcı. Merhaba sevgili okur, hoş geldin…
İçimde büyük bir sıkıntı, bir huzursuzluk ile başladım şubat ayına. Birkaç gün nedenini bulmaya, anlamaya çalıştım; aklıma bir şey gelmedi. Nedensiz, geçici bir iç sıkıntısı dedim sonra. Üç dört gün geçti ama benim sıkıntım geçmedi. Sonra 2023 yılı şubat ayında binlerce insanımızın ölümüyle sonuçlanan depremin yıl dönümü olmasına bağladım.
Binlerce insanın en çok güvende hissettiği yuvalarının enkazında can verdiği, hiçbir zaman unutulmaması gereken ama maalesef kısa zamanda unutulup sadece yıl dönümlerinde hatırlanmış gibi yapılacak olan o büyük felaket. Daha da acısı; ölümlere neden olan şeyin yaşanan bu doğal felaketten çok, daha fazla rant elde etme hırsıyla malzemeden çalınarak yapılan binalar olduğunu herkesin biliyor ama çoğunluğun susuyor olması. Sadece bu gerçek bile iç sıkıntısı için yeter de artar.
Sonra düşündüm, aslında kendi kişisel tarihimde de şubatlar hep zor olmuştu. Ve benim için en zor şubat, 1992 şubatıydı. Çok asi, öfkeli, sabırsız, on beş yaşında küçük bir donkişottum o zamanlar. Tek başıma dünyayı değiştirebileceğime inanarak, tüm dünyayla kavga etmeye hazırdım. En çok babama kızardım; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde mali işlerden sorumlu başkan yardımcısıydı ve ben düzenin adaletsizliği yüzünden kendimce o düzeni temsil edenlerden biri olarak babama kızardım. Benim açımdan trajik olan ise babamın hayatı boyunca adaletsizlikle mücadele ettiğini ölümünden sonra öğrenmiş olmamdı. Evet 1992 yılının şubat ayında öldü. Ben babama kızarken babam öldü… Babamın ölüm yıl dönümünü ailecek hatırlasak bile, ki acısı aradan geçen otuz iki yıla rağmen hâlâ yenidir bizim için, hiçbirimiz bir diğerine dillendirmez bunu. Dillendirirsek eğer, babam tekrar ölecekmiş gibi gelir belki de.
Şubat zordur kısacası. Söylenmemiş ya da söylenememiş sözlerin, yarım kalmış hikâyelerin, tamamlanmamış yasların ayıdır şubat. O yüzden her şubat sıkıntıyla başlar benim için.
Yine güzel şeyler de olur bu hayatta, çünkü hayat mutluluk ve mutsuzluğun birbirini takip ettiği, mutsuzluğun insana nasıl mutlu olunacağını, ölümün hoşgörüyü, sevgiyi göstermeyi, siyah ve beyaz dışında da çok fazla renk olduğunu öğreten garip bir kıssadan hisse.
Sonuçta hayatınızdan gidenler de olur, hayatınıza gelenler de… Otuz iki yıl önce bir şubat ayında hayatımdan babamı uğurlayan ben, yirmi altı yıl önce yine bir şubat ayının sonunda oğluma hoş geldin dedim. Bana “Güle güle sevgili babam ve tekrardan hoş geldin can oğlum.” dedirten bu hayatta hiçbir son aslında son değildir yani.