Sevgili emekçi dayım, bu yazıyı yazarken aramızdan çoktan ayrılıp ardına bakmadan ve bizi gözü yaşlı bırakarak ebediyete intikal etmiştin. Ardından ne diyeceğimi ne yazacağımı inan bilemiyorum. Zaten ardından iyiden güzellikten yana ne söylense bir eksik kalır ya...
Bazı insanlar vardır bıraktığı izler ömür boyu silinmez ve her hatırlandıkça insana moral, coşku ve güven verir. Onların varlığı sizi yağmurdan koruyan bir şemsiye ve sırtını yaslayacağın bir kaya gibidir. Zorda kaldığında gidip sığınacağın bir korunak gibidir. İşte sen bunlardan bir tanesiydin. Şimdi biz senin yokluğuna nasıl alışacağız...?
Seninle her karşılaştığımda Almanya'ya gelişinden tut da burada çalıştığın günlerdeki yaşamına kadar konuşmadıklarımız kalmazdı. Anlatırken nasıl da keyifle anlatırdın. Sanki hâlâ o günleri yaşıyormuşsun gibi gözlerin parlardı...
Yaklaşık 90 yıllık ömrüne neler neler sığdırmamıştın ki, anlata anlata hiç bitiremezdin. Ne büyük coşkuyla anlatırdın. Anlatırken de anlattıklarından ders çıkarmamızı öğütleyip tembihlemeyi de ihmal etmezdin. Sonra bir süre dalar giderdin maziye, ardından yeniden başlardın tane tane anlatmaya...
İnan dayıcığım ardından ağladım desem yalan olur. Ağlamadım. Çünkü ağlarsam sana haksızlık edeceğimi biliyordum. Zaten ağlayan sızlayan insanı da sevmezdin. Onun için ağlamadım. Artık seninle hiç karşılaşmayacağız ama onurlu duruşun yaşayışın bize miras kaldı işte. Tek teselli kaynağımız da bu. Seni anlatmaya inan kelimeler yetmez. Son olarak diyeceğim, ne mutlu bana ki seninle dayı yeğeniz. Zaten dayı yeğen olmaktan çok bir arkadaş bir komşu bir dost gibiydik...
Seninle uzun yıllar küs de yaşamış olsam karşılıklı sevgi ve saygımızdan zerre kadar bir azalma olmadı. Ben seni, sen beni hep sevdim hep sevdin... Güle güle dayı...