8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun ve bugüne hürmeten 365 gün susup içinizdeki erkekliği reddedin, öldürün diye haykırıyordu yarısı aşk yarısı anne kadınlar...

Ve sonra...

Şşşşşşştttttt sessiz olun diyordu bir parmağı dudağında bir hemşire ve gökte melek yerde bütün kadınlar...

Herkes biraz kadın olabilir mi?

Bütün erkekler bağırıyordu içimizdeki erkekliği REDDEDİYORUZ ve içimizdeki erkekliği öldürüyoruz..

Erkekler ve kadınlar bir arada, bir araya gelmiş ve önce insanlık diye haykırıyordu... Herkes biraz kadın olabilse Babadağ'da yamaç paraşütü yapan mutlu bir insan olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayacağız biliyorum. Ya da ne bileyim sussak ve bir dakikalığına susamlı ekmek olsak. Kadın ve kadın bedeni  hakkında yorum yapmazsak konuşmazsak....

Ben seni seviyordum; oysa şair bas bas bağırıyordu çılgın sokakların çat diye çatlayan orta aşkın ne olduğunu:

"Annesinden dayak yediği halde, yine 'anne' diye ağlayan bir çocuktur aşk."

Çünkü aşkın tek tarifi vardı o da kadındı.

Sonra Allah kelam dedi ve kalemi yarattı... Ve kalem güzelliği ve güzellik de kadını...Herkes susunca kadınlar konuştu...Şehirler sustu.. Işıklar yandı...Her yer gül-i gülistana döndü...Üstelik bütün kadınların  kalplerine kayyum atılmış, gözlerine ince ince kıyılan bir salata sanatkarlığında kıyılmış günlerdeydik henüz...Hem de şairin dediği gibi  Urfa'da küçük bir çoban kıza alınan bir  toka için al  bu toka senin saçlarının  kelepçesidir sarıl, sarıl örüklerine. Sarıl da büyü denildiği ve saçları daha yeni kıvama gelecek şekilde örülen kadınların insanlık can çekişirken kadınların ergen ve erken öldürüldüğü  yüzsüz günsüzlüklerdeydik.

Ama onlar kadındı  her ne olursa olsun susmuyordu ve susmayacaklardı. Yazmalı, koşmalı, gülmeli inadına  bütün kadınlar deyip inandılar. Öyle bir güldüler ki görenler Amedspor yahut Dersimspor şampiyon olmuş zannettiler.

Sokaklara, asalak ve salaklara  inat çıkılmalı dediler... Yetmedi sokaklar bizimdir deyip indiler sokaklara. Yürüdüler omuz omuza dağlara doğru, kocaman kahkahalarında kocaman kadınlar doğurup. Onlar ki onlar  kocaman ve şiir yürekli kadınlar. Dağlar doğurdular sonra demir yürek,  demir bilek kadınlar...

Cavat ve covit 19' ların hepsine topyekûn savaş açarak dizelerin kırık belli yolculuklarında bir notanın en güzel sesi oldular. Onlar, kadının sesini adaletin kör olduğu, terazinin bile tacize tecavüze bilumum insanlık dışı muameleye uğradığı diyarsızlıklarda kadı'nın duyurmayacağını bildiklerinden olsa  and içmişlerdi kadın'ın sesini duyuracaklarına.

Yaşamdan kesitleri satıra  döktüler önce bir bir. Sonra yaraları tek tek öperek iyileştirmeye çalıştılar  sözcüklerde, her ne kadar her öptükleri yara öpüldükçe kanasa da cümlelerde.

Haydi kızlar okula cümlesindeki Haydi herkes biraz “Kadın” olabilir mi Heidi modundaydık biz erkekler. Her 60 dakikada bir kadın cinayeti yaşanırken gönlümüzün kurak yezit çöllerinde. Susmadı onlar mürekkep olup damladılar kağıda, döktüler içlerini beyaza. Çünkü beyazdı bütün kağıtlar da onlar gibi.

Erkekler ya olmalı ya da ölmeli? Ve susmalı , kadınlar hakkında tek söz dahi söylememeli...

Ve herkes susup sadece

BİRAZ KADIN OLABİLİR Mİ?