"İnsan ne ile yaşar"

(TOLSTOY)

Heyecan ve sevincinin kursağında

Bir kelebek vuruldu

Senin küçük hırsların uğruna

Yükselirken saraylarda iktidarlar,

Kalbimdeki şehri ayaklar

altına alan aşk

Sen durma

Sarıl hırs örüklerine son sürat

Ve koştur İngiliz hayallerini

Elindeki kırbaçla...

Sen kalbimdeki en büyük hırssın ve hırsızsın. Senden başkasını bilmem, tanımam

İşte ölümüm olacaksa senden olsun dedikleri yerde yol ayırımındayım bekliyorum, seni. Enteresan tuhaf ve karmakarışık bir cinayete kurban gitmek için. Neden biliyor musun? Çünkü göreceğim son gözler, senin gözlerin...

Develerin  çölde çok sevdikleri bir diken vardır. gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz.Ve kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir.Hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.

İnsanlık ölüme doğru son sürat koşuyor;çünkü insanlığın ve kapitalist emperyalizmin en önemli geleneği aşı bulmak değil hastalık  yaratmak ve adına aşk dedikleri  ihtirası daha da kamçılayacak hırs  aşısı yaptırmaktır..

Tolstoy’un "İnsan Ne İle Yaşar" adlı kitabında; Çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin. Fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.” Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti.

Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Başladığı noktaya iyice yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz...

Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler.

Reis; Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”

''Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük…

Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını.

Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından…

Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zamanı tüketir, sözleri tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir…

Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz aslında hepimiz. İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için, az bir toprağa ihtiyaç var sadece.''

İnsan ne ile yaşar???