STK’lar günümüz toplumsal yaşamın olmasa olmazlarından biri haline gelmiş bulunmaktadır. Oluşumları ve üstlendikleri misyon itibarı ile önemli bir pozisyonda olmaları nedeniyle sıklıkla gündeme geldiklerini görebiliyoruz.

Resmi ve sivil taraflar arasındaki iletişim işlevselliği, bir açıdan devlet sorumluluğundaki bazı hizmetlerin tabana daha fazla yayılması rolünü oynarken başka bir açıdan ise kamu yönetiminin görevlerini ihmal veya istismar ettiği durumlarda, sivil kesimin örgütlü ve yasal sesi olarak itiraz pozisyonunu almasıdır. Zira STK’ların asli misyonları, sosyal ve kültürel hizmetleri ileri bir seviyeye taşımakla birlikte sivil toplumun anayasal haklarının ve çıkarlarının gözetilmesi, aynı zamanda yönetim aygıtının toplumsal sözleşmeye bağlılığını ve yürütmesini gözlemleyip demokratik tepkisini sergilemektir. Bu bağlamda üçüncü bir toplumsal güç olarak hakem ve denetçi görevi görürken, ağırlıklı olarak sivil toplumun çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda faaliyet üretir. STK’lar ekonomiden kültüre, sağlıktan çevre-doğa duyarlılığına kadar geniş bir yelpazede faaliyet yürütebilmekte ve “sosyal etki” misyonları itibarı ile kimi zaman yönetici kesim tarafından markaja alınabilmekte ya da kendine yakın durmaya zorlanabilmekteler. Gerek hukuki zemin gerekse teşvik ve destekler açısından yönetici kesimin, böyle bir opsiyona sahip olduğu aşikardır.

Her türlü olumsuzluğa rağmen kuruluş amaçları sivil çıkarları önceleyen bu tür kuruluşlara duyulan toplumsal ihtiyaç ve önem giderek artmaktadır. Dolayısıyla bu kurumların oluşumunda ve faaliyetlerinde daha kapsamlı ve verimli bir çalışma yürütebilmeleri için, sivil kesimin sorumluluğunun çok önemli ve belirleyici olduğu söylenebilir. Zira bu kuruluşlar amaç ve hedefleri itibarı ile sivil yaşamı daha iyi bir noktaya taşımak için gerektiğinde kamu yönetimini etkileyebilecek gücü temsil etmektir. Aynı zamanda faaliyetlerinde herhangi bir siyasi yapıya entegre olmamaları, yani iktidar olma gibi bir hedeflerinin olmaması, bu kuruluşlara toplumsal bir saygınlık ve sosyal etki gücü atfeder.

Daha kapsamlı ve etkin bir çalışma üretmelerinde, bu sorumluluğu üstlenen birey veya grupların kapasite ve becerileri kadar, toplumun destek katılım ve sahiplenmeleri de son derece etkilidir. Ne var ki mevcut durumda STK’lar ve çalışmalarının beklenenin altında bir düzeyde olduğu söylenebilir. Gerek kamunun sivil kurumlara soğuk ve mesafeli duruşu, gerekse sivil sahiplenme ve katılımın yetersiz oluşu vb. nedenler STK’ların daha etkin ve verimli olmasını zorlaştırmaktadır. Oysa, çağımız şartlarında,  toplumsal yaşam standardını yükseltip, demokrasi kültürünü yeşerterek büyütme mücadelesi sorumluluğu, yönetim ve siyasi oluşumlar kadar, STK’larada yüklemektedir. Bu vesile ile değinmek istediğim güzel bir gelişme de Diyarbakır merkezli bir vakfın kuruluyor olmasıdır. Uzun yıllar sosyal hizmet alanında çalışmış, toplumsal darlık ve sorunları, kendi sosyal-entelektüel sorunu olarak algılayan bir incelik ve duyarlılığa sahip olan Ruken Sezer’in böylesi bir hazırlık içinde olduğunu öğrendim. Verimli geçen kısa bir sohbet aralığında, dezavantajları görünür kılıp, çocuk ve kadın şiddetine karşı yürütülen mücadeleye katkı sunmak önceliği ile bu alanda farkındalığı arttırma, kaybolmaya yüz tutan sosyal ve kültürel değerleri canlandırıp, iyileştirme ve benzeri konulardaki çalışma heyecanı ve kararlılığı takdire değerdi. “İyilik perileri” https://www.surajans.com/iyilik-perileri başlığı ile kaleme aldığı köşe yazısındaki ifadeleri, bende bu sorumluluğu layığı ile yerine getirebileceği izlenimi bıraktı. Yitip gitmekte olan insani erdemlerin canlandırılma çabası ve dayanışma kültürünün güçlendirilmesi hayati öneme sahip bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaca cevap olma iddiası ise ancak iddiaya denk çalışma ve performansla güçlenip büyüyebilir. Sonuç olarak “iyiliği” dert edinen insanların duyarlılığı, geleceğe olan umuttur.