Dil, insanlar arasında bir iletişim aracı olmakla birlikte ana dili daha fazla özellik içermektedir. Tarihi bir geçmişe dayanan ana dili, aynı zamanda toplumsal bir kimliktir ve güçlü bir aidiyet merkezidir. Özellikle devlet sistemini kurumsallaştırabilmiş toplumlarda dil ve adalet yapısı özdeşleşir.

Devlet ana dilin birleştirici ve aidiyet özellikleri üzerinde inşa edilir. Bunun sonucunda birey dil ve devlet sistematiğini bir üst kimlik olarak içselleştirir. Toplumsal kimliğin sunduğu güvenli ortamda yaşamını sürdürür. Yaşadığımız coğrafyada yüzyıllardan beri toplumsal aidiyetimizi dil ve özgün aşiret formasyonu düzleminde yaşadık. Bu temel öğeler yıllarca halk gerçekliğini ve varlığını karşılayabildiyse de bulunduğumuz tarih kesitinde çok kritik bir dönemeçte olduğumuz söylenebilir. Son yüzyılda dünyada iletişim ve bilişim teknolojilerinin artan bir ivmeyle gelişmesi, kültürler arasındaki geçişgenliği artırmakta ve hâkim kültürün asimile edici etkisi Kürt dili tarihsel yaşamı boyunca yaşadığı sosyal moral değerleri üst kimlik pozisyonundaki ulusal yapısı ve bir kültür olarak Kürt haklarını tarif eden tüm değerlerin tarihsel bir yok oluş girdabına girdiğini söylemek çok fazla abartılı olmasa gerek.  Zira; şehir yaşam tarzında kan bağı ve aşiret formasyonunun dağılıp çözülmeye mahkum oluşu, bireyselliğin bir yaşam tarzı olarak “BİZ”liği öteleyip “BEN”cillği öncelemesi ve en önemlisi hâkim kültürlerin sahip olduğu olanaklarda, asimile edici gücünün giderek artan bir etkiyle alt kültürlerin yok oluşa sürüklemesi gibi hassas bir süreçte bulunmaktayız. Kürtçe hissedip Türkçe konuşan ve yaşayan, aydın, yazar ve diğerlerinin tarihsel sorumlulukları her her zamankinden fazladır. Türkçe konuşmakta zorlanan bir ev kadınının çocukları ile Türkçe konuşmaya çalışması, çocuğa bir an önce Türkçe öğrenip boşa şansını arttırsın diye kendini sorumlu hisseden aydın ve yaşayanların Kürtçeye mesafeli duruşu (kısa vadede toplumsal karşılığı yok diye) bu yok oluş girdabını daha da hızlandırmaktadır. İşte tam da bu ve benzeri nedenlerden dolayı Kürtçe bir satır, bir deneme, her türden emek içeren yazınsal çalışma, tarihsel bir öneme sahiptir. Yazar ve Çevirmen Mustafa Aydoğan’ın Türkçeden Kürtçeye çevirdiği Şair, Yazar Metin Aydın’ın, Türkçe coğrafyasında yaşayan bu dimağın, duygu ve düşüncelerini, inişli çıkışlı ruhsal dünyasını anlatmaya çalışan bir değerdir LALISTAN şiir kitabı. Kürtçe çevirisi, içerdiği sanatsal değer ve emeği kadar önemlidir. Umarım bu vesileyle Metin Aydın, Kürtçe dünyasını hissetme ve yaşama kulvarına meyleder ve ana dili Kürtçede daha büyük bir emek üreticisi olma yolunda mesafe alır. LALİSTAN, emekle yoğrulmuş duygu ve düşünceleri panik halinde uçuşan kuşlar gibi. Metin Aydın, kurduğu duygularını ifade eder ancak yaşadığı tarihsel ve sosyal gerçekliklere dokunması, kendi iç dünyasını bu geniş çerçeveye oturtup duygularını ifade etmesi, geniş toplumsal kesimlerin kendilerini o duygularla özdeşleştirmesi ve dahası sonraki kuşakların o emeği belge formunda değerlendirmesi değerine değer katacaktır. La Fontaine hayvanları konuşturabiliyorsa, “masalına mezar olmuş tüm çocuklara” dizeleri ile Şair Metin Aydın da, daha renkli ve mutlu şiir dünyalarının kapısını aralayabilir elbet. Bunu aralayacak duygu gücüne sahip olduğuna inanıyorum. Ayrıca LALİSTAN şiir kitabının (Lîs yayınevi, 2023) okuru bol olsun.