insanlığın yazgısını paylaşan şiir, insanlığın bütün serüvenine dikkat kesilmiştir. İnsanın her haline ait özellikleri bünyesinde taşır. Dile getirilen yaşama uygun bir tona ve formasyona sahip olmuştur. insanlığın geçmişinden ve şairin yaşamından yazdığı ana kadar biriken olaylar örgüsü, öyküleme tekniğini doğurmuştur.

GÖK KUŞAĞINI GEÇMEK

ölüm, ıslık çala çala geldi

ardından dizginsiz bir tipi

ve dağlarda hüzün vardı, eridi

göl /oldu/ yürekler

acılar dipte parıldayan çakıl taşları…

ellerimizdeki güller bile artık kokmuyordu

dehşete düşmüştük /ölüm, ıslık çala çala geldi

büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş

yağmurlar eskiliğinde taze aşklar adına

sonra yeniden /sonra bir kez daha …

ne çare /kardeşlerim uykunun öbür yanında

kusursuz ve âsi /orda da gözyaşları varmış

dün gece rüyamda gördüm, ağlıyorlardı

şarkılarımız nerden uyarlanmıştı, bilmiyorum

hep birlikte söylenmiyordu

duyarlılığımızın uyruğu acaba bilindi mi

dalgınım /hüzünlüyüm /anılar çok ağır

beni konuşturmak isteyeni öldürebilirim

büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş

yağmurlar kadar eski ve taze aşklarımız adına

haydi gök kuşağının altından geçmeye çocuklar

saçlarımız değil, görüşlerimizdir değişecek olan

AYDIN ALP - ATEŞİN KEHÂNETİ (MEMLEKET YAYINLARI-1989)

Merak ve şaşkınlıkla bakma, betimlemeyi zorunlu kılmıştır.
‘’İmge, sözcüklerin deklanşörüne basmaktır. Bir zihinsel aynadır. (imaj, görüntü, hayal, tasavvur, tahayyül,hülya, canlandırma, resim, izlenim, benzetme)

“yüreğim, sen iyi bir kaptan değilsin
çok çekti bedenim senin elinden
yüreğim, seni sulara atmalı
balıklara yedirmeli seni yüreğim
ardından trompetler hüzün çalmalı
seni öyle uğurlamalı, dindiren yatağına

ay gelip gelip gözlerime giriyor
sularını taşırıyorsa kime ne
hem geceleri gökyüzü bir at olmasa
kanatları ışıktan bir at olmasa
almasa düşlere götürmese
ben nasıl dayanırım dünya”(Aydın ALP)

ATEŞİN KEHÂNETİ-(MEMLEKET YAYINLARI-1989)

Sözcükler, verili imgedir. Binlerce yıldan bu yana, bir bakıma, imece usulü çizilegelmiş birer figürdür.Kendilerine özgü tabloları oluşturanlar ise sanatçılardır. Sanatçılar, verili olanla yetinmeyen, yaşam ve söylem aktörleri, aktristleridir.’’ Mart 1998 / AMİDA 3. Sayı AŞKI OLMAYANIN ŞİİRİ OLMAZ (JJ YAYINLARI 2015)

Kahramanlık, ses tonunun yükselmesi epikliği; doğanın şiirselliği pastorallığı; aşk, hüzün, keder lirizmi doğurmuştur. Olay örgüsünün dışında kalan bilgi, düşünce, mantıksal çıkarımlar şiirin didaktik yanını oluşturur. Düzyazıya ait olan bilgi verme, didaktiklik; şiire en zor eklemlenen boyuttur; ama yok da sayılamaz! Günümüz şiirindeki bilgi, kitabı değil; yaşantısaldır, içseldir. İnsan toplumsal bir varlıktır; bütün şiir türlerinde bu gerçek, kendini hissettirir. Seçikleştiği yer, dramatik şiir türüdür. Toplumsal yaşamın doğasında var olan, verilerle yetinmeme duygusunu bağrında taşıyan şiir türü; muhalifliğini sivri diliyle dışavuran satirik (hiciv, taşlama, yergi) türdür. Peki, benim bu bilinen türlerden çıkarsamam ne* Günümüz şiiri, bir yanıyla türlerin orkestrasından oluşur. Geçmişte türleri oluşturan sınırlar, tümden olmasa da, ortadan kalkmıştır. Türlerle birlikte ölçü de farklılaşmıştır! Hece ve aruzdan öte, aynı şiirde bile farklı ezgilerin olduğu bölümler görülmektedir. Sözün kıvamını bulması ve sesin dalgalanmaları, şairin ruhsal yapısına göre biçimlenir. Şair, bunun ayrımında olmak zorundadır. Şair, kendi şiirini sesli okuyarak ezginin pürüzsüz oluşunu denetlemelidir. Biz okuyucular da şiirle aşina olduğumuz ya da pek bilmediğimiz duygularla dolup taşarız. Sanatın, başkalarının hayatını da yaşatma, duyurma özelliğidir bu! Her şiir, şairin hem birikimini hem de psikolojisini taşır. Şairin psikolojisi etkili bir dille sıçrar başka yüreklere de. Şiir; diğer edebi türlerden daha çok allak bullak eder bizi ve içimize işler!
Hayatın ha bire değiştiği dünyamızda, şiirin değişmeyeceğini sanmak; aymazlıktır! Su bile, kaldığı yerde çürür! Şiir, insanlık için ve insandan yana taşıdığı ruhla hayatı karşılar! Hayatı karşılayamayan ürünler, şiir olamaz zaten! Şairlerin şiirleri; asitli duygulardır, yakar yüreğimizi! (BİTTİ)
‘’Ben ağlarsam ağlatıyorum, gülersem güldürüyorum
Yüreğimin sularında kulaç atmayan kelimelere yüz vermem
Karlarımla üşüdünüzse bilin ki ben donma tehlikesi geçirmişim
Ateşimde terlemişseniz hey, ben sular içinde kalmışım demektir!’’ AYDIN ALP (AMED’İN KELEBEĞİ JJ YAYINLARI-2015)

NOT: LGS’ye giren bütün öğrencilerimize başarılar diliyorum. Keşke bu dileğimin gerçekleşeceği koşullar olabilseydi! Sevgiler, saygılarımla…