Ejder Hoca’mızın babası vefat etmişti. Öğleyin derslerden çıktıktan sonra yas evine gidiyoruz. Eda ile Tülay Hocalar benim payıma düştü. Ben arabayla kalkış yapar yapmaz çığlıklar yükseldi. Birbirleriyle helalleşmeye başladılar. Eda Hanım Arapça sureler okuyordu. Ben buna aşinayım, ama Tülay Hoca İngilizce bir şeyler okuyordu ki ben ne olduğunu anlayamıyordum! Bana, aman Aydın Hocam biz yas evine gidiyoruz, sakın bizi mezarlığa götürme, dediler. Anladım ki çok korkmuşlar!
DORUKLARIN GÜLÜ
arayışlarım ürpertili oluyor, sen gelmiyorsun
yola eksik koyulduğumdan hep yanlışa varıyorum
kokusunu her yana yayan, o gül nerede
biz olalı bu topraklar onu özlemle büyütürken
kendimi de aşıyorum, bir türlü ulaşamıyorum
bir başıma azalıyorum yollarda, yitik bir nokta
pusulam mı yanıltıyor beni, ezikliğim mi yoksa
ayaklarında prangalar mı var, niye gelemiyorsun
havasını soluyamasak, ben böyle yabani
yataklarda aranan sen, serili çarşaf
yalın yürekle de kalınsa, ölümüne o gül için
dorukları inceliğinde insan olmak için
kimselere harcatmadığın o düşlerin aşkına
ellerini hazırla, tut ellerimi
donanmış bir grup olalım
çalınmış değil gül biçimli ateş
bu kez alınmış olsun
düze iner ellerimizle
karartılmış yüzlere aydınlığı vurur
paylaşıldıkça çoğalırlılığını
gücümüz yettiğince herkese
AYDIN ALP
ŞARKILAR TILSIMI – ( MEMLEKET YAYINLARI 1986 )
RUHLAR MAHŞERİ (Toplu Şiirler) J&J YAYINLARI 2015
Sevgili Ninja Hocam yanıma geldi.
Dünyanın kralının, kraliçesinin; kayınbabasının, kaynanasının sana selamları var, dedi.
Benim mottomdur, darlandığımda sesli biçimde dünyanın kralını, kraliçesini derim.
O da krallara, kraliçelere ekleme yaparak bana selam taşıyor.
Ona, sen ve o selamları olanlar, hepiniz sevinebilirsiniz, arka bahçede benim için darağacı kuruluyor dedim.
Sehpayı (sandalye) tekmelemek isteyenleri söyledim.
Bir önceki müdürümüzün de beni aradığını, ses tonundan, ağzının kulaklarında olduğunun anlaşıldığını söyledim.
Eski müdürümüz Hacı Nuri: “Hocam, ben sizi yolculamayı çok istedim! Bana kısmet olmadı!” dedi.
Ben de ona gel gel, okulun bahçesine benim için darağacı kurulmuş, sehpayı sen tekmelersin, dedim. Öyle bir sevindi ki!
Geldiğinde ona ambalajlanmış bir ayva yedireceğim.
Bunu bizimkilere anlattığımda hepsi bir ağızdan, hayır hayır üstüne çıkarılacağın sandalyeyi biz tekmeleyeceğiz, dediler.
Ahmet Hoca, kimler sehpayı tekmelemek istiyorsa, elektronik sistem kurulsun, hep birlikte tuşa bassınlar, dedi.
Anladım ki beni yolculamak için sıraya girilmiş. Demek ki çok kişiye ayva yedirmem gerekiyor!
Müslüm Hoca benden yana çıktı ve bağırarak: “Aydın Abi, sen böyle kimlerin kaynanalarını öptün!” dedi. (Laf aramızda Müslüm Hoca, şakalara kızıyor! Bana hocam, sen kibar bir adamsın, bazıları senin hoşgörünü anlamıyor, diyor! Yani arkadaşların espri yapmalarına hoşgörü göstermemi doğru bulmuyor! Lafından ve ses tonundan, kafasının tasının attığını anlamıştım!)
“Demir almak günü gelmişse zamandan” dedim. Salih Hoca gözlerimin içine bakarak, çoktandır çoktan, dedi.
Öğretmen Odası’na, günaydın diyerek girdim. Bazılarının “günaydın” seslerini duydum! Seslerini duyamadıklarıma “selam verdim rüşvet değildir deyü almadılar “ dedim. Diğer öğretmen arkadaşlar, vala günaydın dedik hocam, siz duymadınız! Hani sorun bizde değil, sende dediler! Atağa kontratak yaptılar! Bana, kulakları biraz ağır işiten Mustafa Hoca muamelesi yapmak istediler! Hem suçlu hem güçlü!
Ben de emekliye ayrılacağım için gittim Semla Ablasına, halefim sizsiniz, dedim. Öğretmenler de başlarıyla olur dediler. Semla Hoca, hemen savunmaya geçti: Hayır hocam, bizim hocalar da ruh yok, haftasonu biz hocalar bir araya gelelim diyoruz. Gelmiyorlar! Ben sizden sonra hiç umutlu değilim. Siz espri yapıyorsunuz, kahkaha atıyorsunuz. Siz insanları çok seviyorsunuz! Ben sizin kadar insanları sevmiyorum! Ben öğretmenlere katlanamam!
Ben de ona, siz bilirsiniz! Ben de evlat olsa sevilmez hocayı halefim olarak seçerim dedim! Öğretmenlerin suratı çarşamba pazarına döndü!
Yazının devamında buluşmak dileğiyle sevgiler, saygılar... AYDIN ALP