14 Mayıs seçimlerine toplumsal muhalefetin değişim isteği damga vuracak. Bu seçimde ilk kez oy kullanacak gençlerin ana gövdesinin tercihi ise seçimin sonucunu belirleyecek.
Seçimlere geri sayım başladı. Her ne kadar hem iktidar hem de muhalefet için olağanüstü önem atfedilen seçimlere 10 günden az bir zaman kalsa da beklenilen ölçüde bir seçim hareketliliği göze çarpmıyor.
Adeta herkes nefesini tutmuş o büyük günün gelip geçmesini bekliyor. İktidar kanadı icraatları, hedefleri üzerinden bir seçim kampanyası yürütürken, muhalefet ise ekonomik kriz, yurttaşların derinleşen yoksulluğu-yoksunluğu ve değişim vurgusu üzerinden bir seçim çalışmasına odaklanmış durumda.
Sandığa 9 kala seçim atmosferine milletvekili adaylarından çok Cumhurbaşkanı adaylarının yarışı damga vuruyor. Seçim günü yaklaştıkça seçmenlerin de tercihleri netleşiyor ve 2 güçlü aday dışındaki adayların oylarında da belli bir erime göze çarpıyor ki, sandık günü bunun minimize olacağına da kuşku yok.
Halihazırda seçim yarışı mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçiyor. Her ne kadar seçimde 4 aday yarışacak olsa da birbirine rakip görülen 2 aday var.
Tabii mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre, Kılıçdaroğlu karşısında seçim kazanmak “çantada keklik” ve süreç bu algıyla yürütülüyor. Erdoğan başından beri Kılıçdaroğlu’nu “Bay Kemal” yakıştırması üzerinden gözden düşürmeye, itibarsızlaştırmaya çalıştı, çalışıyor. Ancak Kılıçdaroğlu, her ne kadar Erdoğan’a göre “kolay lokma” olarak görülse de aslında mesele Kılıçdaroğlu’ndan çok çok öteyedir. Ayrıca, Erdoğan ve Cumhur İttifakı kanadı Kılıçdaroğlu’nu ve kolay bir rakip görmekle en büyük hatasını yapıyor. Bunu da geçerken söylemekle yetinelim.
Aslında bu seçimde Erdoğan’ın karşısında sadece Kılıçdaroğlu yok. Bu seçim de zaten Erdoğan ile Kılıçdaroğlu şahsında iktidar ile muhalefetin bir bütün olarak karşı karşıya geldiği bir seçimdir. AK Parti ve MHP ortaklığında vücut bulan iktidar ile her kesimden muhalefetin karşı karşıya geldiği bir seçimi adaylar arasında bir seçime indirgemek büyük yanılgı olacaktır. Çünkü Kılıçdaroğlu’na destek veren farklı hatta bir birine taban tabana zıt birçok kesimden bir muhalefet bloku var. Kılıçdaroğlu’na, Millet İttifakı’na ya da herhangi bir muhalefet partisine oy vermeyecek birçok kesim sırf bir iktidar değişimi motivasyonuyla Kılıçdaroğlu’na oy verecek. Yani mesele Kılıçdaroğlu’nu da Millet İttifakı’nı da muhalefet partilerini de aşan bir boyuta sahip.
Türkiye’de AK Parti iktidarından hoşnut olmayan tüm toplumsal muhalefet güçleri Kılıdaroğlu’na desteğini açıklıyor ve bunu Kılıçdaroğlu’na destekten çok bir değişime duyulan ihtiyaç üzerinden gerekçelendiriyor. O yüzden iktidarın Kılıçdaroğlu’na yüklenmesi, onu gözden düşürmeye, itibarsızlaştırmaya çalışması esası itibariyle pek bir anlam ifade etmiyor, etmeyecek.
Özellikle bölge illerinde Kılıçdaroğlu’na artan ilginin gerisinde toplumsal muhalefetin bir çıkış arama, mevcudu değiştirme motivasyonunun yattığı açıktır. Yoksa kimsenin ne Millet İttifakı’ndan ne CHP’den ne de Kılıçdaroğlu’ndan öyle büyük beklentileri yok. Aslında durum net: Yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Değişim isteği toplumsal muhalefetin her kesiminin ortak paydası ama burada değişimin yönü, içeriği henüz tartışma konusu değil.
Gençler için bu değişimin anlamı başka, kadınlar için başka, Kürtler için başka, Aleviler için başka, muhafazakarlar için başka, liberaller için başka, işçiler, köylüler, emekçiler, esnaflar, emekliler için bambaşka vs. Yani meselenin özünde Erdoğan “karizmatik”, Kılıçdaroğlu “normal yurdum insanı” meselesi değil. Toplum bir sıkışmışlık içinde ve mevcut iktidarın insanlara sunup sunacakları da ülkeyi her anlamda çeyrek yüzyılda getirdiği yer de ortada. İnsanlar, geçim düzeylerinin vardığı noktada çektiği sıkıntılardan haklı olarak muhalefeti değil iktidarı sorumlu tutacaktır. Haliyle burada tercih Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’ndan öte toplumun mevcut durumdan hoşnut olup olmama durumudur. Ve toplumdaki değişim isteği iktidarıyla muhalefetiyle bütün partileri aşan bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla seçime 9 kala toplumdaki değişim isteğinin önüne geçebilecek bir sandık sonucu beklemek beyhudedir. 14 Mayıs gecesi sayım sonuçlarının kendini göstermesiyle bu değişim isteği tablolara da yansıyacaktır.